60 yaşından sonra emekli olmaya hazırlanan Patron, “Söğüt gölgesinde balık tutacak halim yok, ama her gün burada oturup, ‘Ulucami’nin minaresini kaybetmeyeyim’ diye de bir derdim olmayacak… Burada bugüne göre çok daha az yer alacağım… Hayat bir tane…” dedi…
Baba yadigarı çalışma masasının bir kenarında duran dosyanın içerisinden 15 senedir sakladığı bir kağıdı çıkardı ve okumaya başladı…
Önce Erel Bleda’nın yazdığını sandığım “Sarı lira gibi ömrümüz”…
“Yaşamak değil beni bu telaş öldürecek
Dediği gibi şairin;
O telaşla bırakın Paris yolunda
Ilık rüzgarlara taratmayı saçlarımızı
Sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz....
Gözümüz saatte söyleştik hep,
Koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.
Hep yetişilecek bir yer vardı
Aranacak adamlar, yapacak işler...
Bir sonraki günün telaşı bir öncekinin terine bulaştı,
Başkalarının hayatı bizimkini aştı.
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine;
Kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu
Veya yavuklu busesiyle uyanma düşlerini
Ha babam erteledik.
20’li yaşlardayken 30’lara kurduk saatin alarmını,
30’larımızda 40’lara,belki sonra 50’lere....
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat,
Kuşlukta uyanma fırsatı sunduğunda size,
Artık uyku girmez oluyor gözlerinize...
Doyasıya söyleşmek,
Telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda,
Söyleşecek sevişecek kimsecikler kalmıyor yanınızda...
Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz,
Vakti gelip sandıktan çıkardığınızda,
Bir de bakıyorsunuz ki
Tedavülden kalkmış...”
Ardından da Jorge Luis Borges’in o meşhur şiiri…
Anlar…
“Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim birçok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...”
Patron’u hiç böyle hüzünlü görmemiştim… Samimiyetinden etkilendim… Kuyruğumla çaktırmadan gözlerimi sildim… Koskoca Patron böyle diyorsa… İnsan ömrünün 4’te 1’i yaşama ihtimali olan bir Bobi olarak ben ne diyebilirim ki…
Rahvan gitsin…
beğendim bu yazıyı ama patronu çıkartamadım.bi ara açıklarsana sevinirim.patilerinden derman eksik olmasın bobi
YanıtlaSilSistem Bobi, hep bu sistem yüzünden. Yıkmak Dev-irmek gerek.
YanıtlaSil"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine..."
Canlılar içerisinde yaşam soyutlamasını yapabilen ve kendi yaşamını anlamlandırmaya çalışan tek türün homo sapiens olduğu kabul edilir. Günümüzde dek pek çok filozof yaşamı farklı bakış açılarıyla tanımlamaya, açıklamaya çalışmışlardır. Yaşamın anlamı üzerine birçok tartışma sürdürülmüştür. Örneğin spiritüalistlere göre yaşamın amacı ruhsal tekamüldür.
YanıtlaSil****Bununla birlikte, kimilerine göre yaşamın bir anlamı olması gerektiği kuşkuludur****