24 Haziran 2010 Perşembe

Metal çağı sona erdi, yaşasın karbon çağı

Bildiğim tek karbon, fotokopi makinelerinin olmadığı dönemlerde kopyalama görevi gören bir yüzü parlak karbon kağıtlardı.
Devir değişti… Cehalet aynı kalmasın bari…
Karbon elyaf diye bir şey var…
Akkök Şirketler Grubu’na bağlı Aksa, Yalova’da üretiyor… 

Önceki gün Yalova’da “Sıradaki Endüstri Devrimi ve Türkiye’nin Fırsatları: Kompozit & Karbon Elyaf” başlıklı toplantılar dizisinin ilki yapıldı. Kompozit ile karbon elyaf endüstrisinin Türk ekonomisi için taşıdığı fırsatlar tartışıldı.

Tartışıldı tartışılmasına da tartışmanın ne kadarını anladım o ayrı mesele… Ancak bende oluşan fikir, karbon elyafı iyi bir şey…

Bir kere; rüzgar türbinlerinde, basınçlı kaplarda, otomotivde, altyapıda, yapı güçlendirmede, petrol platformlarında, denizcilik ile havacılık, spor malzemeleri üretimi ve savunma sanayi gibi farklı alanlarda kullanılabiliyor. Aksa Genel Müdürü Mustafa Yılmaz; “Saç telinden 10 kat ince, çelikten 6 kat daha dayanıklı… Bilin bakalım bu ne…” kıvamında karbon elyafı uzun uzadıya öyle bir anlattı ki, ‘Her derde devaymış, çıkışta çaktırmadan iki parça da ben yutsam da bağışıklığım güçlense’, diye düşünmeden edemedim.

"Dur vatandaş başına devlet kuşu kondu yahu"
Eskiden vapurlarda, trenlerde, kahvehanelerde olurdu… Adamın biri bir yerden çıkıverir… “Şu elimde görmüş olduğunuz…” diye başlardı… Bu ekol Türkiye’de satış pazarlama birimlerinin oluşmasının tohumlarını atmıştır… Piri de tanıdık biridir…

22 Haziran 2010 Salı

Konserden sonra 3 gün kendime gelemedim




Bobi severlerden biri, “Mendilimin yeşili / Ben kaybettim eşimi / Al bu mendil sende kalsın / Sil gözünün yaşını” diyerek bana bir bilet hibesinde bulununca ben de kıramayıp festival kapsamında Açıkhava Tiyatrosu’nda düzenlenen Yıldırım Gürses Anma Gecesi’ne teşrif ettim. Yeşil çimlerden sonra tiyatro koltukları mabadıma biraz sert geldi. Yine de biletim numaralı ve beleş olduğu için koltuğum kapılır endişesiyle konser sonuna kadar kıpırdamadım. 
Konser bir keman taksimiyle başladı. 17 kişiden oluşan saz heyetinde sağ baştan beşinci sırada oturan muhterem keman virtüözü kemanın tellerini koparıp gözünü kör etmeden taksimi tamamladı.
Vanessa Mae gelse gitmem artık… Pek muhteşemdi. Yalnız, ‘Bu performanstan sonra konser sonuna kadar bundan hayır gelmez artık’ yorumunu yapmadan duramadım. Konser solistleri Nalan Altınörs, Yıldırım Bekçi, Umut Akyürek ve Bekir Ünlüataer idi. Türk Sanat Müziği (TSM) içerisindeki hiyerarşiye göre saydığım ilk iki isim anlaşılacağı üzere kıdemli, diğer iki isim ise onların yanında er sıfatına giriyor.
Geç saatte başlayan konserin ilk şarkısı bir hayhuy içinde bitti. Hayhuy diyorum çünkü İskender’i fazla kaçıran solistlerde ne ses ne de senkronizasyon kalmıştı… Sayın Akyürek’in tiz sesi Yıldırım Bekçi’nin sesini sahne ortasında gözünün yaşına bakmadan doğrarken, Bekir Ünlüataer’in fevri çıkışları ise Sayın Altınörs’ün ses darbeleriyle bastırıldı. Unutulan şarkı sözlerini saymıyorum bile…
Konser en çömez Bekir Ünlüataer ile başladı. Diğerleri nefeslenmek, seslerini açmak ve az önce yaşanan karambolu unutabilmek için kulise gidip kendilerini çiğ yumurtaya verdiler.

Nerede eski solistler ah…
Siyah beyaz televizyonların konserli akşamlarından misal vermek istiyorum… Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Safiye Ayla gibi kıymetli ses sanatkarları sahneye çıktılar mı tekmil verecek asker gibi nizam, intizam içinde şarkıların makamını da bozmadan eserlerini seslendirirdi. Şimdikilerin ise içine Estetik Yay’ın ürettiği yaylardan kaçmış… Sahnede oradan oraya… Sanırsın galeyana gelip kendini izleyicilerin içine atan AC&DC mensuplarının konserine gitmişsin… El böğürde bekliyorsun, ha düştü ha düşecek, düşerse ezilmeyeyim, ne hali varsa görsün, diyerek… Bekir Ünlüataer de gençliğin verdiği heyecan ile bir iki sahneden sarkma hareketi yaptı… Baktı Bursalılar tutacak gözle bakmıyor, geri adım attı. Ardından da şarkıların bir kısmını izleyiciye söyletmeye kalktı ki, uyanık Bursalılar olarak bu tuzağa düşmedik… “Para verip bilet aldık (ben hariç)…  Ne diye biz söyleyeceğiz… Eğlendir biziii….” modunda sahnede vuku bulan hadiseye temkinli yaklaştık, el çırparak tempo tuttuk…

18 Haziran 2010 Cuma

Vermeyince mabud...

Dünya kupası başladı, yer gök futbol… Bursaspor’un şampiyonluğunun üzerine bu ikinci futbol dalgası bana biraz fazla geldi.
Diğer spor dallarının da en az futbol kadar önem arz ettiğini düşünerek, onlara da hak ettikleri “vuvuzella”nın verilmesini istiyorum.
Örneğin Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BURFAŞ tarafından düzenlenen sabah sporu programını paylaşmaktan mutluluk duyuyorum… Hem de beleş ve müzikli… Beni görmek için heves edip gelecek varsa şimdiden söyleyeyim, ben bu işte yokum… 

Bazı çekincelerim var…
Tüm otoriteler sporun insan yaşamı üzerindeki disipline edici etkisinden söz eder… İnsanı cezp edip önünü ardını oynatmaya iten de “zindelik, sağlık” gibi şifreli kelimelerdir.
Aldanma da işte bu noktada başlar…
Bazı şeyler klişedir…
Modern çağ aldatıcıdır…
Zira Hulusi Kentmen’in yeni işe aldığı siyah çerçeveli gözlüklü kaknem sekreteri edasıyla defteri elinde gün boyu televizyonunun başında oturup, muayenehane kirasını çıkarmak için çabalayan doktorların her lafını kaleme alan bir güruha sahibiz. Her türlü bitkiyi denemekten teni yeşile, aklı meşine dönen güruha “sağlık, zindelik” kelimeleri sniperla alnının çatından vurulmuş etkisi yapar. Ardından halk belediyelerin her köşe başına diktiği spor aletlerine biner, yaz sıcağında kendini yürüyüşe veren kadın, erkek, çoluk, çocuk telef olur gider.
Bana göre değil…

Ben sporu çok sevdim, o beni hiç sevmedi…
Yukarıdaki savımın haklı nedenleri var… Çok sevmeme rağmen, spor bana gereken özeni ve hassasiyeti göstermedi.

17 Haziran 2010 Perşembe

Lost sezon finali: Bursa basını Küreklidere Şelalesi’nde…


Bursa’da ne kadar eli kalem tutan, gözü vizörden bakan, gazeteciyim diye geçinen zat-ı muhterem varsa, önceli gün itibariyle yazıya çiziye tövbe etti. Zira Bursalı gazeteciler ‘Küreklidere Şelalesi gezisi’ gibi masum bir ad altında düzenlenen doğa yürüyüşünde ciddi zayiat verdi. Akıllılık edip gelmeyen köşe yazarlarının köklerini kurutmak içinse yeni cazip organizasyonlar planlanıyor…
‘Haber peşinde koşan’ diye tabir edilen zevatın idmanlı olduğu düşünülmesin. Bilakis artık PR şirketleri haberi zaten muhabirlerin ayağına götürüyor. O nedenle sektörde çalışanların ‘backround’u finallerden geçmek için 1 ay boyunca sabah akşam oturup çalışmış, çalışırken de boş durmayıp masa, sandalye ve kitapları haricinde her şeyi yemiş, sonunda da gerisi baklava tepsisi boyutuna ulaşmış hukuk öğrencisini anımsatır. Zayiatın büyük olmasının nedeni de budur.

15 Haziran 2010 Salı

Kaside-i Hindu…

Nesib (Giriş):
Aklımda kalan sahnelerden biridir. Yıl 1984, siyah beyaz televizyonların en karlı halinde haberleri izliyoruz. İndira Gandhi koruması olan Sih muhafızlar tarafından Yeni Delhi’de öldürülmüş… Yerine 1991 yılında kurban gideceği suikasta kadar başbakanlık yapmak üzere oğlu Rajiv Gandhi getirilmiş… İndira Gandhi’nin tabutu omuzlarda taşındıktan sonra ağaç dallarından yapılma bir yükseltiye konur ve bir kibrit çakılır…
Trajik gibi görünse de aslında olası bir ritüel… Nüfus kalabalık olunca gömecek yer nereden bulsunlar… Ganj suyuna versen cenaze rezil olur… İyisi mi yakalım gitsin…
Gandhi deyince akıllara “Ulu Ruh” Mahatma Gandhi gelir ki bu hatun kişiyle isim benzerliği dışında bir alakası yoktur… Hatta izledikleri siyaset taban tabana zıttır… Gandhi Kemal ile ise hiçbirinin alakası yoktur…

Girizgâh (konuya giriş için uygun bir ortam hazırlama):
Kayıp adayı ve sevgili dostum Kobi’yi bulma yolculuğum sürerken, ilginç şeylere rastlıyorum. Bursa sanayi gelişmişliği bakımından Türkiye’nin önde gelen kentlerinden biri. Özellikle de otomotiv, gıda, tarım, makine gibi alanlarda başı çekiyor diyebiliriz. Bu nedenle sadece ülkenin değil dünyanın pek çok yerinden pek çok insanı ağırlıyor Bursa. Özellikle otomotiv endüstrisinin Bursa’daki gücü pek çok yabancı yatırımcının ile olan ilgisini artırıyor. 2009 yılında yoğun olarak yaşanan krizin ardından dünyanın “ekseni” kayıverince daha çok doğu ülkelerinden misafirler ağırlıklı olarak kente gelir oldu.

Mehdiye (Övgü):
Neyse efendim, bir grup Hintli vatandaş ilimizin sanayisi hakkında bilgi almaya geldi bugün. Girizgahın nedeni de budur. Fark ettim ki Hintliler neşeli insanlar…

14 Haziran 2010 Pazartesi

Risale-i turizm ve kente katkım…

Yarım kalmış bir turizm risalem vardı. I. Konsülün nerede toplandığı ile ilgili birkaç söz savurmuştum… Torbanın dibinde biraz daha kalmış… Onları da atıp rahatlayayım diyorum…

Turizm, hakkında herkesin her şeyi söyleyebileceği, çok boyutlu bir muamma… Hemen her şey azmettikten sonra turizm için malzeme olabilir. Van Gölü canavarı misali… Önemli olan bu ivmeyi canlı tutabilmek, canavarı sürekli beslemektir.
Son günlerde Bursa’da konuşulan tek şey de bu. Nereden ne olur da Bursa’ya gelen turist sayısı artar…  
Gezip görmeyi, yemeyi içmeyi seven bir Golden olarak ben de bu tartışmaların içerisinde yer almaktan mutluluk duyuyorum. Kısa bir özetle Bursa’nın turizm potansiyelini aktarıp son gelişmeleri paylaşayım istiyorum.
Öncelikle İznik’in Hıristiyan alemi açısından önemi ve inanç turizmine açılması gerektiği gerçeği herkesin malumu. Burada izlenecek yol, Konsülün yerinin belli olmasını beklemeden harekete geçmek, yok olanı var, oturanı uçuyor göstermek…

11 Haziran 2010 Cuma

Amortisör nedir, kaça ayrılır, ayrılır mı…. Ben ayıramadım…

Açıkçası fikrim yok… Henüz bizler için araba üretilmediğinden bu mekanizmanın aracın neresinde dahi olduğunu bilmem… Tek bildiğim araçlarda titreşimi, sarsıntıyı azalttığıdır… Faydalı, gerekli, hatta olmazsa olmaz bir şeydir… Bunu da binek ve ticari araçlar ile otobüs ve kamyon gibi ağır vasıtaların yanı sıra savunma sanayi ve demiryolları için amortisör üreten Maysan Mando’yu ziyaretimde öğrendim.
Bunu da göreceğim, duyacağım varmış diyerek tesisi gezdim... Basit bir Golden için fazla bilgi depoluyorum gibi geldi bir an… Ama belki de Kobi buradadır, düşüncesiyle firmayı gezmeden edemedim… 

10 Haziran 2010 Perşembe

I. Konsül nerede toplandı, ben neden davet edilmedim…

Geçtiğimiz günlerde Bursa Valiliği ve Uludağ Üniversitesi’nce Hıristiyanlar için önem taşıyan konsül toplantılarından ilkinin yapıldığı yerin belirlenmesi amacıyla düzenlenen “Uluslararası İznik 1. Konsül Senato Sarayı’nın Lokalizasyonu Çalıştayı” yapıldı. Duyduğum kadarıyla konsülün toplanma yerini tespit edip, bölgeyi inanç turizmi yönünden cazip hale getirecek, hatta ikinci bir Efes yapacaklarmış…
Yapılan çalıştaya davet edilseydim eminim I. İznik Konsülü’nün toplanma yerini keskin koku alma duyum ve gözlem yeteneğim sayesinde bulabilirdim… AKUT’tan da Nasuh Mahruki’yi çağırırdım ki arama kısmını çabucak halleder, kurtarma kısmını da İznik Gölü kenarında pusuya yatıp havaların ısınmasıyla don paça kendini suya atan yurt insanını takip ederek ifa eder, sıcaklarla birlikte artan boğulma olaylarının önüne geçebilirdik. Böylece ilçe ve tarih ve dinler arası diyalog için ciddi katkı sağlamış olurduk. Ancak dediğim gibi çağrılmadım…
Yetkililerin bu düşüncesizliğinin üzerine gidecek değilim.

Ha Hasan kel, ha kel Hasan…
Yalnız çalıştayda arama kurtarma çalışmaları yerine kavram tartışmalarına gidilmiş, şaşırmadım…

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bobi'nin cevap hakkı...

"Adsız" bir Bobi sever: "bobi bir sorum var???
Etkinlik programı her zamanki gibi çok güzel, bir üniversite şehri olan Bursa'da etkinlik ücretleri sence de biraz pahallı deil mi? yani biz Bursa'da öğrenciyiz ve gitmek istediğimiz etkinlikler var ama etkinliklere ayıracak o kadar çok paramız yok. :(( Bu yüzden yazında bahsettiğin çimenlikte yanında yer varsa biz de gelmek istiyoruz???" demiş...


Bobi der ki: 
Arkadaşım, haklısın... Etkinliklerde sadece Beyaz Koza Yaz Şenlikleri konserleri ücretsiz... Onlar da muhtelif ilçelerde... İlçeleri de şenlendirelim, diyorsanız tavsiye ederim... 
Yoksa konser alanı yanındaki yerimiz hepimize yeter:) 
(Mama konusunda ciddiyim... Şimdiden 18 kg topladım... Mama alamayacak kadar da öğrenci değilsinizdir :) ) 

8 Haziran 2010 Salı

Festival biletleri satışa çıktı...

Biletler aşağıdaki linkten temin edilebilir...
http://www.bursafestivali.org/n/

Alternatif link:
1 tas Bobi mamasına 1 metrekarelik taze çimen zeminli oturma alanı...
Duyurulur...

Güney Marmara turizmine katkım büyük…

Yoğun bir haftanın ardından haftasonumu kuzenim Tarçın’ın yanında geçirmek için Sapanca’nın Mahmudiye Köyü’ndeki Naturköy’e gittim. O tarafa yolu düşen olursa muhakkak uğramalı. http://www.naturkoy.com.tr adresinden de ayrıntılı bilgi alınabilir. Kuzenim Tarçın’ın şanslı bir köpek olduğunu her zaman söylemişimdir. Kendisi uzun yıllar Çin’de yaşamış olan büyük dayımın “ya huyundan, ya suyundan” felsefesi ile meydana getirdiği bir Chow Chow’dur… Yurda döndükten sonra New York’a ilk ayak basan zenci gibi biraz yadırganmıştır. Kendisini severim.
Bu zamanda böyle güzel bir yerde yaşamak her köpeğin harcı değil. Yediği önünde yemediği arkasında. Kuzenim beni iyi ağırladı. Ona Bursa’daki Kobi’den ve kayıp kemikten bahsettim. Ciddi bir işadamı edasında beni hayalcilikle itham etti. “Sana burada iş ayarlayabilirim” dedi ama ben kabul etmedim. Misyonumu tamamlamam hepimiz için daha hayırlı olacaktır.


(Aslında saygılı bir köpektir, öyle her yerde dilini çıkarmaz)

Bursa turizminin sorunlarını masaya yatırdım… Masa kırıldı…

Haftanın son günü Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Güney Marmara Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Mehmet Akkuş’u ziyaret ettim. Gezgin bir Golden olarak ona Bursa turizmi ile ilgili önemli sorularım olacaktı. Kendisi ilginç bir insan. Bursa turizminin gelişmesi için yönetime geldiği günden bu yana çırpınıyor desem yeridir. Bursa iş dünyasında Kadirizmin son temsilcilerindendir diyebiliriz. Bir görüşmemizde de Bursa’da klip çeken Selahattin Alpay’ın bir cdsini hediye etmişti. Böyle de düşünceli…
Neden Kadirizm dedim, çünkü duvarda Kadir İnanır ile çekilmiş bir kanka fotoğraf yer alıyor. (Selahattin Alpay’la da benzer bir fotoğraf vardı ama muhterem onu asmamış, her halde evinde saklıyor.)  
Kadirizm 20. yüzyılın son çeyreği ile 21. yüzyılın ilk dönemlerinde etkili olmuş bir felsefi akımdır. Bugün ise bu akım “para, güç, vatan-millet-Sakarya” bağlamında Polatizm olarak sürmektedir. Ama akımın temeli Kadirizm’dir. Bu akımda tespih olmazsa olmazdır. Tespih çekilen ezanın, verilecek cezanın sayısal ve sabırsal denkliğini kurmaya yarayan bir temsili araçtır. Bu akımda yer alabilmek için mütemadiyen beyaz gömlek giymeli, denizin üzerinde uçarken balık görmüş, gördüğüne sinirlenmiş martı gibi kanatlar gergin, kuyruk dik, gözler kısık (ki bu şekilde bakışın delici, kesici vedahi öldürücü etkisi kanıtlanmıştır), kaşlar kopmuş keman yayı gibi olmalıdır. Akım çağın da etkisiyle farklı akımlardan etkilenerek biçim değiştirse de özünde aynıdır… Metroseksüel değil, heteroseksüeldir ve aslında bu akımın temsilcileri ne kadar torna tezgah görmüş, işlenmiş gibi dursalar da doğanın o en saf halini içlerinde barındırırlar…

Uludağ muammanın peşrevinde muallakta...

3 Haziran 2010 Perşembe

Tam Kobi’yi buldum derken…

Kobi’ye çok yaklaşmıştım… Bu kez onu bulacak, ardından da onunla birlikte kayıp kemiğimi aramaya başlayacaktık… Bu kez nerede olduğunu çok sağlam kaynaklardan öğrendim… Yapı Kredi Bankası’nın Anadolu Buluşmaları’nın 21.’sini Bursa’da yapacaktı. Daha da güzeli Yapı Kredi’nin Kobiler için geleceği söylendi. Aceleyle Almira Otel’e gittim. Almira Otel Bursa’nın önemli toplantı ve konaklama mekanlarından biri. 10 Milyon TL'lik yatırımla baştan sona yenilendi. 20 yılı aşkın bir süredir konuklarını ağırlıyor. Genel Müdürü Ersin Yazıcı genç, başarılı bir işadamı. Kendisini otelin içerisinde oradan oraya koştururken görmeniz mümkün. Almira ise ay tutulması sırasında ayın çevresinde görünen kızıllık anlamına geliyormuş. Ben fark etmedim, sadece dolunayda dişlerim kaşınır biraz o kadar… Neyse efendim, bir koşu Almira Otel’e gittim… 

2 Haziran 2010 Çarşamba

Festival programı takibim yine amacından saptı


Bursa Festivali programı açıklanır ve ben her sene heyecanlanırım. Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda düzenlenen konserlere hayvanları almadıklarından genellikle tiyatro yanındaki çimlerde yayılarak konserleri dinler, ruhumu dinlendiririm. Kayıp kemiğim ile Kobi’yi bulma hedefim doğrultusunda ildeki bütün etkinlikleri takip etmeye çalışıyorum. Bu nedenle bu sabah Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’nin düzenlediği 49. Uluslararası Bursa Festivali tanıtım toplantısına yine gazeteci kılığında gittim. Almira Otel’in hazırladığı kahvaltıdan ben de nefsimi doyuracak kadar nasiplendim… Toplantıya sanayi dünyasından önemli isimlerde katıldı. Benim görebildiklerim; “Göbeği ata ata Uludağ Limonata” single’ıyla yaza damgasını vuran Uludağ İçecek Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erbak, TÜRKONFED Başkanı Celal Beysel, Durmazlar Makine Yönetim Kurulu Üyesi Fatma Durmaz Yılbirlik ile kardeşi Sinan Durmaz, Türkün Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erol Türkün’dü. Fatma Hanım aynı zamanda Kültür Vakfı’nın da başkanlığını üstelenmiş, etkinlikler için sponsor arayışında ama mutluydu.




Etkinlik programını birazdan açıklayacağım ancak önce toplantıdan bazı ilginç notlar aktarmak istiyorum...

1 Haziran 2010 Salı

Gemlik’e doğru denizi görünce şaşırmadım


Televizyonda, gazetede gördüğüm simaları canlı kanlı karşımda görünce bir hoş oluyorum. Bu meşhurların çoğu da İstanbullu olduklarından bende bir Anadolulu olma psikolojisi hasıl oluyor… Hal, hareket, tavır ve davranışları bende ilgi uyandırıyor, evine misafir gelmiş ev sahibi kedi gibi kenardan izliyorum…

Gemlik’te bulunan Gemport Limanı’nın 5 yıldır sürdürdüğü yatırım programında yer alan konteynır stok sahaları, antrepo ve iç dolum-dış bölüm boşlatma alanları açılış törenine gittim bugün. Gemport Gemlik’teki limanlar arasında benim kanımın en çok ısındığı limandır. Şimdiki Genel Müdür İsmail Hakkı Tas’tan önce genel müdür olarak kaptan Cüneyd Acar vardı ki, denizciler arasında “Sarı Cüneyd” olarak bilinirdi (Emekli kaptan Kara Şuayip söyledi bana). Şimdiki genel müdür de genç, dinamik, sıcakkanlı biri… Ayrıca bugün ilk kez karşılaştığım Gemport Yönetim Kurulu Başkanı Süha Aktaş da çok kibar bir beyefendiydi. Bir de denizciler sert olur derler…

Ah Zoo....

Haftasonu… Hava güzel… Sanayi bölgeleri kapalı… Yapılacak şey görevime farklı alanlarda devam etmek…


Tıpkı insanların yaptığı gibi hayvanat taifesinde de ‘gücü yeten yetene’ gibi bir durum söz konusu olsa da, benim de mensubu olduğum bu camiadan belki faydalı bir bilgi edinirim düşüncesiyle Bursa Hayvanat Bahçesi’ne gittim… Niyetim konuşabilenlerle konuşmak, koklaşabilenlerle koklaşmaktı…

Bursa Zoo, Avrupa Hayvanat Bahçesi ve Akvaryumlar Birliği (EAZA) üyesi bir park. Cümlenin içinde “Avrupa, Birlik” kelimeleri geçince tabii benim gibi akıllı bir köpek gayrete gelip sıcağa rağmen Zoo yolunu tutuyor…

Heyhat!
Bahçeyi buldum ama hayvanatı göremedim…
Zoo’daki en değişik ve hareketli hayvan grubu bir tür maymundu, onların da edep yeri açık olduğundan bakmadım…