18 Haziran 2010 Cuma

Vermeyince mabud...

Dünya kupası başladı, yer gök futbol… Bursaspor’un şampiyonluğunun üzerine bu ikinci futbol dalgası bana biraz fazla geldi.
Diğer spor dallarının da en az futbol kadar önem arz ettiğini düşünerek, onlara da hak ettikleri “vuvuzella”nın verilmesini istiyorum.
Örneğin Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BURFAŞ tarafından düzenlenen sabah sporu programını paylaşmaktan mutluluk duyuyorum… Hem de beleş ve müzikli… Beni görmek için heves edip gelecek varsa şimdiden söyleyeyim, ben bu işte yokum… 

Bazı çekincelerim var…
Tüm otoriteler sporun insan yaşamı üzerindeki disipline edici etkisinden söz eder… İnsanı cezp edip önünü ardını oynatmaya iten de “zindelik, sağlık” gibi şifreli kelimelerdir.
Aldanma da işte bu noktada başlar…
Bazı şeyler klişedir…
Modern çağ aldatıcıdır…
Zira Hulusi Kentmen’in yeni işe aldığı siyah çerçeveli gözlüklü kaknem sekreteri edasıyla defteri elinde gün boyu televizyonunun başında oturup, muayenehane kirasını çıkarmak için çabalayan doktorların her lafını kaleme alan bir güruha sahibiz. Her türlü bitkiyi denemekten teni yeşile, aklı meşine dönen güruha “sağlık, zindelik” kelimeleri sniperla alnının çatından vurulmuş etkisi yapar. Ardından halk belediyelerin her köşe başına diktiği spor aletlerine biner, yaz sıcağında kendini yürüyüşe veren kadın, erkek, çoluk, çocuk telef olur gider.
Bana göre değil…

Ben sporu çok sevdim, o beni hiç sevmedi…
Yukarıdaki savımın haklı nedenleri var… Çok sevmeme rağmen, spor bana gereken özeni ve hassasiyeti göstermedi.

Küçük bir Goldenken bir heves katıldığım “yüksekteki çember içinden top geçirme” sporu bu fikrin oluşmasında etkendir… Yedeklerden kurtulup ilk sahaya indiğim şehirlerarası müsabakada hasbelkader kucağıma gelen topla koşmaya başladığımda tribünler ayağa kalkarak, coşkuyla bağırmaya başlamış, maçın kaderini değiştirmek üzere olan ben; “Ne kadar da iyi oynuyorum, taraftarım da ne çok” düşüncesiyle daha bir hızlı koşarken çembere yaklaştığımda kendi takımımın çemberinin önünde olduğumu fark etmiştim. Vebali üzerimden atmak için önce topu atmam gerektiğini düşünerek can havliyle topu geri sahaya atmış, patimden kuyruğuma mora dönerek sahayı terk etmiştim… Bu tarihi olay psikolojimde derin izler bırakmıştır… Lakin bu olayın vuku bulmasında haklı olduğumu gösterecek geçerli sebeplerim de mevcuttu… Detaylandırmayacağım…
Aradan geçen yıllarda cesaretimi toplayarak Uzak Doğu sporlarına merak salmış ve Aikido hocası göçmen bürosu tarafından yakalanıp sınır dışı edildiğinden Aikidoya nispeten daha sertçe olan Hapkido derslerine katılmıştım… İlk derste yediğim bir araba dayağın acısını hala duyarım…
Güvenliğe önem veririm vesselam... 
Salon sporlarından hayır gelmeyeceğini, doğa dostu olan benim gibi çevreci bir Golden’in ancak alternatif sporlarda hayat bulacağını anlamakta gecikmedim. Yakın illerden birinin muhterem mülki amirinin basın mensuplarıyla düzenlediği Rafting etkinliğini duyunca soluğu raft yapılacak derenin başında aldım. Arkadan açtığım delikten çıkardığım kuyruğumla, giydiğim balık adam kıyafetinin bana çok yakıştığını hemen ifade edeyim. Yanımda getirdiğim eşyalarımı ise başlangıç noktasındaki tesisin içinde bulunan güvenli bir yere bıraktım. (Bknz, güvenli yer: İnşaat halindeki tesisin inşaat halindeki tuvaleti. / Bknz, tuvaletin anahtarı: Tuvaletin önündeki duvarda asılı olan hasır çiçekliğin içi… Boyum yetmediğinden işçilerden biri de anahtarı oraya koymamda yardım ve yataklık etmişti…)  
Güvenliğe önem veririm vesselam...  
Raft yeteneğim nazara geldi
Neyse efendim, atladık botlara… Mülki amirle ben küreklerimizi tokuşturarak yaklaşık 1 saatlik parkuru tamamladık… Patilerim karaya basınca sıçankuyruğuna dönen güzelim kuyruğumu dik tutmaya çalışarak kıyıda, iki şişe votkayı iki saatte devirmiş mahalle delikanlısı gibi bir omuzum aşağıda, sekiz, hatta sekiz yüz seksen sekiz çizerek yürüdüm… Baktım bottan inen ayağı ateşte yanmış da belli etmeyen zen ustası gibi seğirterek bir minibüsün yanına gidiyor… Beleş yemek var düşüncesiyle gittim ki ne göreyim… Uyanık ahali eşyalarını yukarıda bırakmayıp, kıyıdan mülki amiri takip eden minibüse teslim etmiş… Bana da kimse bir şey dememiş… Üzerini değiştirip çevrilen kuzunun başına toplanan raftingcileri üzerimdeki balıkadam kıyafetiyle izlemek, en az kuzunun şişe geçirilmeden önce hissettikleri kadar acıydı… Dere yoluyla 1 saat, karayoluyla 45 dakikalık yolu mülki amirin halime acıyıp da bana tahsis ettiği araçla kat ettim… İnşaat halindeki tesisin, inşaat halindeki tuvaletine gidip eşyalarımı almadan önce duvardaki boş hasır sepet ve ilk sahnede bana yardım eden işçinin ortalarda görünmemesi gibi kısa süreli bir kriz yaşadım… Mülki amir ise rafting performansımdan sonra beni yamaç paraşütü yapmaya da çağırdı… Heveslendiysem de kendisi kısa süre sonra başka bir ile atandı…

Velhasılıkelam alternatif olsun, salon olsun… Benim sporla ilişkimde bir “Vermeyince mabud, neylesin Sultan Mahmut” havası vardır ki, sporun her türlüsüne ve “sağlık, zindelik” kelimelerine tüylerim kabararak kuşkuyla bakmama nedendir… Zira milletin pek bayılarak yaptığı bu spor denilen illetin benim bünyeme zararı yararından çoktur… 

1 yorum:

  1. âheste çek kürekleri, mehtâb uyanmasın,
    bir âlemi hayâle dalan âb uyanmasın.
    bobiciğim sen güzel güzel kürek çek en iyisi patilerine kuvvet:))) voitop..

    YanıtlaSil