22 Haziran 2010 Salı

Konserden sonra 3 gün kendime gelemedim




Bobi severlerden biri, “Mendilimin yeşili / Ben kaybettim eşimi / Al bu mendil sende kalsın / Sil gözünün yaşını” diyerek bana bir bilet hibesinde bulununca ben de kıramayıp festival kapsamında Açıkhava Tiyatrosu’nda düzenlenen Yıldırım Gürses Anma Gecesi’ne teşrif ettim. Yeşil çimlerden sonra tiyatro koltukları mabadıma biraz sert geldi. Yine de biletim numaralı ve beleş olduğu için koltuğum kapılır endişesiyle konser sonuna kadar kıpırdamadım. 
Konser bir keman taksimiyle başladı. 17 kişiden oluşan saz heyetinde sağ baştan beşinci sırada oturan muhterem keman virtüözü kemanın tellerini koparıp gözünü kör etmeden taksimi tamamladı.
Vanessa Mae gelse gitmem artık… Pek muhteşemdi. Yalnız, ‘Bu performanstan sonra konser sonuna kadar bundan hayır gelmez artık’ yorumunu yapmadan duramadım. Konser solistleri Nalan Altınörs, Yıldırım Bekçi, Umut Akyürek ve Bekir Ünlüataer idi. Türk Sanat Müziği (TSM) içerisindeki hiyerarşiye göre saydığım ilk iki isim anlaşılacağı üzere kıdemli, diğer iki isim ise onların yanında er sıfatına giriyor.
Geç saatte başlayan konserin ilk şarkısı bir hayhuy içinde bitti. Hayhuy diyorum çünkü İskender’i fazla kaçıran solistlerde ne ses ne de senkronizasyon kalmıştı… Sayın Akyürek’in tiz sesi Yıldırım Bekçi’nin sesini sahne ortasında gözünün yaşına bakmadan doğrarken, Bekir Ünlüataer’in fevri çıkışları ise Sayın Altınörs’ün ses darbeleriyle bastırıldı. Unutulan şarkı sözlerini saymıyorum bile…
Konser en çömez Bekir Ünlüataer ile başladı. Diğerleri nefeslenmek, seslerini açmak ve az önce yaşanan karambolu unutabilmek için kulise gidip kendilerini çiğ yumurtaya verdiler.

Nerede eski solistler ah…
Siyah beyaz televizyonların konserli akşamlarından misal vermek istiyorum… Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Safiye Ayla gibi kıymetli ses sanatkarları sahneye çıktılar mı tekmil verecek asker gibi nizam, intizam içinde şarkıların makamını da bozmadan eserlerini seslendirirdi. Şimdikilerin ise içine Estetik Yay’ın ürettiği yaylardan kaçmış… Sahnede oradan oraya… Sanırsın galeyana gelip kendini izleyicilerin içine atan AC&DC mensuplarının konserine gitmişsin… El böğürde bekliyorsun, ha düştü ha düşecek, düşerse ezilmeyeyim, ne hali varsa görsün, diyerek… Bekir Ünlüataer de gençliğin verdiği heyecan ile bir iki sahneden sarkma hareketi yaptı… Baktı Bursalılar tutacak gözle bakmıyor, geri adım attı. Ardından da şarkıların bir kısmını izleyiciye söyletmeye kalktı ki, uyanık Bursalılar olarak bu tuzağa düşmedik… “Para verip bilet aldık (ben hariç)…  Ne diye biz söyleyeceğiz… Eğlendir biziii….” modunda sahnede vuku bulan hadiseye temkinli yaklaştık, el çırparak tempo tuttuk…
Heyecanlı genç sahneyi terk ettiğinde ben Nalan Hanım’ın sırasının yaklaşması heyecanındaydım… İkinci sıradaki er Umut Akyürek bu kez sesini tiz kullanmayarak eserleri doğru ve düzgün bir şekilde seslendirdi. Taşkınlık yapmadı, şarkıları bize söyletmeye kalkmadı… Kendisini takdir ettim. Benim için Yıldırım Bekçi ile birlikte gecenin favorisiydi…

Ağır toplar geliyor
Yıldırım Bekçi her zamanki efendiliğiyle sahnesini tamamladı. İzleyicilerle Yıldırım Gürses hakkındaki duygularını paylaştı… İnce dudaklarının arasından çıkardığı sesleri üzerimize nazikçe örttü… Sıra Nalan Altınörs’ü sahneye davet etmeye geldi… Yıldırım Bekçi, yıllardır kendileri hakkında orada burada söylenenleri üstü kapalı cevaplayarak; “Bize birbirinize çok benziyorsunuz, diyorlar. Uzun yıllardır birlikte çalışıyoruz. Kardeş gibiyiz. Şimdi çok sevgili kardeşimi sahneye davet ediyorum” dedi. Dedikoduyu herkes yapar… TSM dinleyicileri de… Hem de TSM dedikoduları daha bir keyiflidir… (Bknz: Sermet Sami Uysal’ın Baki Kalan Bu Kubbede adlı kitabı). TSM severler dedikoduyu öyle patdadanak ortaya atmaz… Nezaket ve gizlilik çerçevesinde eserlerin seslendirildiği en güzel zamanlarda fısıldayıverir… Sonra gözlerini kısıp bilmiş bilmiş bakar… Zararsızdır… Birlikte konserlere giden, televizyon programları yapan her ikili gibi Yıldırım Bekçi ve Nalan Altınörs de bu dedikodulardan nasiplenmiştir… Dedikoduların ayrıntılarına girmeyeceğim, bilen biliyor… (Yıldırım Bekçi ve Nalan Altınörs ekolü sanatçılar sahneden yok olana kadar seyirciye arkalarını dönmezler… Bugüne kadar düştüklerini hiç görmedim… Mütevazi ve saygılı bir davranıştır… Çok dikkat ederim…)

Neden Nalan neden…
Ve… Beklenen an… Hükümet devrildi yaşasın kraliçe… Nalan Altınörs; sesini, duruşunu, hal ve tavrını pek beğendiğim, hayranlık beslediğim bir sanatçımızdır… Kendisini kısacık saçları, uuupuzun boynu yani “0” beden dönemlerinden bu yana takip ederim… Hatta halam Sayın Altınörs’ü ne zaman görse; “Bu kızın boynu kopacak, yakında boynu kafasını taşıyamayacak… Çok zayıf, bir dedi mi var acaba…” derdi… Yazının başında bahsettiğim İskender’in ağırlığı mı yoksa çiğ yumurtaların azizliği mi bilemiyorum… Sayın Altınörs giriş şarkısını Yıldırım Gürses’in “Türk çocuğunun şarkısı” adlı eseriyle yaptı… İzleyiciler “Türküm, ne mutlu bana” kısmında galeyana geldi… Sandım ki Fenerbahçe-Trabzon maçı sonrası stadı dağıtan grup konser alanına bir yerden sızdı, yarım kalan işlerini tamamlayacak… Nalan Hanım “Türküm, Türküm” diye haykırdıkça, onunla aynı hissiyatı paylaşmayan nazik ses telleri mukavemetini kaybederek gevşemiş lastik gibi sündü. İlk şarkıda yaşanan bu müteessif hadise konserin geri kalanına yarıda kesilen kelimeler, Hasan Heybetli’nin yanında ders almış Muazzez Abacı hal ve tavırları olarak yansıdı.

Şef kendini kurtardı
Konser sonunda dörtlü yeniden sahnedeydi… Hayhuy yeniden başladı… Bir şarkı aynı anda kaç farklı şekilde söylenir yarışına girildi… Araya şefi de sokup rezil etmeye çalıştılar, ama o direndi… Bu arada sahneye kocaman bir böcek düştü… (Orta sıradan bile göründüğüne göre varın hesap edin ne menem bir böcekti) Şefin gözü böceğe takıldı… Sahne kenarından biri koşup böceği aldı… Böcek kendini kurtardı… Bekir Ünlüataer gerisini seyircilere dönüp, grup içinde şaklabanlık yaptı… Çok eğlendi… Yıldırım Bekçi, “Neden Allahım, neden buradayım” bakışlarıyla etrafı süzdü… Nalan Hanım saatler önce yere düşürdüğü sesini böceğin yediğini sandı, telaşlandı… Umut Akyürek, Bekir Bey’in çekelemelerinden bıkıp tiz bir çığlık attı… Yıldırım Gürses mezarında iki tur döndü… Konser bitti… İzleyici bis yapmalarını bile istemedi… Ben kaçtım, kendimi kurtardım… Konserden sonra üç gün kendime gelemedim… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder